ROLAND GARROS FİNALİ

09.06.2025

 

Ülke gündemimiz siyaseten çok yoğun ve bir o kadar gergin. Bazen insan farklı şeyler izlemek ve okuma ihtiyacı hissedebiliyor. Bugün farklı şeyler yazmak ve okura sunmak istedim.

 

Hafta sonu müthiş bir Roland Garros final maçı izledik. Erkekler tenisinde son 20 yıla “Federer-Nadal-Djokovic-Murray” dörtlüsü damga vurmuştu. Hatta bu dörtlüye “büyük dörtlü” adı verildi. Hemen her turnuvada bu dörtlü yarı finalleri domine ediyordu. Bir dönem Wawrinka, Del Potro gibi isimler zaman zaman kendini göstermişti ama pek istikrarlı olmadılar. Finallerde büyük bir “Nadal-Federer” rekabeti izler olduk. Açıkçası unutulmaz bir dönemdi. Sahada müthiş bir mücadeleye şahit oluyorduk. Son 10 yıla ise Djokovic damgasını vurdu.

 

Derken önce Federer, sonra Nadal emekli oldu. Djokovic şuan 38 yaşında, üst düzey oyuna ve mücadeleye devam ediyor. Büyük de bir başarı bu. Ama anlaşılan o ki birkaç yıl içinde Djokovic’in de emekliliğine şahit olacağız.

 

Bu sırada alttan yeni ve yetenekli oyuncular gelmeye başladı. Shelton, Fritz, Zverev, Medvedev gibi. Ama 2 isim vardı ki, izleyenlere zamanla “bunlar çok farklı” dedirtmeye başladı. Evet, Sinner ve Alcaraz. Uzun yıllardır tenisi takip ediyorum, Sinner gibi etkili forehande sahip bir oyuncu izlemedim. Topları çok erken alıyor, çok güçlü ve açılı vurabiliyor. Diğer özellikleri de kusursuz. Şu özelliği zayıf diyebileceğim bir nokta yok oyunda.

 

Alcaraz, onu tanımlarken “oyununda ve tarzında asla geri vites yok, sürekli vuruyor” diye anlatıyorum. Alcaraz da eksiksiz bir oyuncu. Ama birkaç özelliği daha ön plana çıkıyor. Bir kere çok cesur, adamda korku tedirginlik denen bir kavram yok. Rakibi maç puanı atarken de tam gaz devam ediyor, ayakları müthiş hızlı, müthiş bir hırs ve isteğe sahip. Son yıllarda Alcaraz ve Sinner’in artık turnuvuları diğerilerine nazaran çok daha domine etmeye başladığına şahit olmaya başlar olduk.

 

Son Roland Garros da öyle oldu. Sadece yarı finalde Sinner-Djokovic maçında ben daha büyük bir rekabet beklemiştim, saha içinde Djokovic büyük bir mücadele verse de Sinner maçı 3-0 kazandı. Alcaraz da Sinner de rahat bir şekilde ilerleyerek finale yükseldiler.

 

Büyük maçlarda büyük finallerde ne kadar doğru yaptığınız kadar ne kadar az hata yaptığınız da önemlidir. Bir anlık sabırsızlık bir anlık hata, bütün maçın gidişatını çevirebilir. Dün Sinner maça setlerde 2-0 önde başladı. Ama oyunun dişe diş geçeceğini henüz ilk oyunda anladık, 10 dakikaya varan bir ilk oyun izledik. Bir türlü bitmek bilmedi. 2.set de her ne kadar Sinner kazandıysa da Alcaraz geriden gelerek seti tie-breake taşıdı. 3.seti Alcaraz aldı ve setlerde durum 2-1 oldu. 4.sette Alcaraz’ın servis oyununda Alcaraz 0-40 geriye düştü ve Sinner için 3 kez maç puanı oldu. Alcaraz buradan maça tutundu ve setlerde durumu 2-2’ye getirdi. Bu ana bir parantez açmak gerekir.

 

Alcaraz 0-40 gerideyden temposunu servislerini bir için dahi kısmadı. Ama 15-40’ta Alcaraz’ın 2.servisi nispeten zayıf bir şekilde oyuna girdi. Sinner sahaya girip zıplayarak güçlü bir backhand vurdu ve top dışarı gitti. O anda Sinnner daha kontrollü bir vuruş yapıp ralliyi başlatsaydı belki de orada maçı bitirecek, böyle bir hikayenin yazılmasını engelleyecekti. Tenis böyle bir oyun, son topa kadar maç bitmiyor. Bir anlık stratejik hata maçın gidişatını değiştirdi.

 

Maçı izlerken bir kez daha tenisin ne kadar güzel, kibar bir spor dalı olduğunu gördük. Normalde üst düzey turnuvalarda ise “şahin gözü” olarak adlandırılan bir sistem çalıştırılıyor. Futboldaki “VAR” sistemi gibi bir şey. Fakat maç toprak kortta oynandığı için topun içeride yada dışarıda olduğuna hakemler karar veriyor. Toprak kortta top iz bıraktığı için “şahin gözü” sisteminin toprak kortun ruhuna aykırı olduğu kabul ediliyor.  Hem Sinner hem Alcaraz, çok kritik anlarda birkaç kez tereddüt edilen toplarda hakemlere yardımcı oldular, kendilerinin aleyhine olmasına rağmen topu düştüğü yeri doğru olarak hakeme gösterdiler. Günümüzde bazı oyuncuların maçı kazanmak için rakiplerinin içeriye düşen toplarına “dışarıda” dediklerine şahit oluyoruz. Bu tip davranışlar tenisin ruhuna aykırıdır. İki oyuncu da son topa kadar maçı bırakmadı, her topa koştular, çıkmaz deden topları çıkarttılar. Maç sürekli gidip geldi. Kimin kazanacağını son ana kadar kestiremedik. Yani teniste beraberlik olsaydı, rahatlıkla bu maçın hakkı beraberlikti diyebilirdim.

 

Maç sonunda hem Sinner hem de Alcaraz çok güzel konuşmalar yaptılar. Tenis tarihindeki çok özel maçlardan birine şahit olduk. Maçı izlerken aklım 2008 Wimbledon Nadal-Federer finaline gitti. Ama Alcaraz’ı izlerken Nadal’ı gördüğümü itiraf etmeliyim. Bundan sonraki yıllarda finallere bu iki ismin damga vuracağını söylersek yanılmayız diye düşünüyorum.

 

Son olarak, yıllardır bu turnuvaları takip ederim. Maalesef Türk sporcularımız büyük turnuvalarda ana tabloya dahi kalamıyor. Ülkemizden neden elit seviyede tenisçi yetişmiyor, bunu sorgulamamız gerekir. Umut ediyorum ki bu konu üzerine kafa yorulur, ülkemizden de değerli sporcular yetişir ve dünyanın en iyi turnuvalarında ülkemizi temsil edip bizleri gururlandırırlar.

 

 

BLACK MİRROR

 

Artık her hanede bir Netflix aboneliği var desek sanırım abartmış olmayız. “Black Mirror” de Netflix’te yayınlanan bir bilim kurgu dizisi. Ama her bölümü farklı bir konu ele alıyor, bir tanesi hariç bölümler birbirinden bağımsız.

 

Teknolojinin ilerleyen yıllarda hangi boyutlara evirileceğini gözler önüne seren bir dizi. İzlenmesini mutlaka tavsiye ederim. Bu bölümlerin birçoğu önümüzdeki 15-20 yılda belki de çok daha kısa bir zaman aralığında karşımıza çıkacak.

 

Son sezonda ise yapay zeka, bölümlerin konularına entegre edilmiş. Robotları, yapay zekanın hangi noktalara geleceğini dost sohbetlerine konuşuyoruz. Yapay zekaya yeni yeni adapte oluyoruz. Sanırım yapay zeka, yeni teknolojinin temeli olacak. İlerleyen yıllarda şahit olacağımız teknolojik gelişmeler bizi çok farklı tartışmalara götürecek. İlgi duyanlara izlenmesini tavsiye ederim.

Bekir Atahan