MUHALİFLER ÜZERİNDE SALLANAN TUTUKLAMA KILICI

19.09.2025

 

30 Ekim 2024’te CHP’Lİ Esenyurt Belediyesi başkanı Prof Dr Ahmet ÖZER’in tutuklanmasıyla başlayan süreç, 19 Mart 2025’te İstanbul BB başkanı Ekrem İMAMOĞLU’nun gözaltına alınması ve ardından tutuklanmasıyla büyük bir hız kazandı. 30 Ekim 2024’ten bugüne, 17 CHP’li belediye başkanı tutuklandı. Bunun haricinde birçok muhalif isim de tutuklu.

 

İktidar partisine mensup bazı isimler hakkındaki ciddi yolsuzluk iddialarına, e-devlet bilgilerinin çalınması, sınav sorularının birilerine peşkeş çekilmesi, sahte diploma skandalı gibi olaylara hemen her gün bir yenisi daha ekleniyor. Bakıyoruz, bu olayların muhatapları iktidara yakın isimlerse tutuklama gibi tedbirlere hiçbir şekilde başvurulmuyor. Fakat CHP’li isimler yada muhalifler söz konusu ise, sabaha karşı gözaltı ve sonrasında tutuklama uygulamasının yapıldığını görüyoruz.

 

Tek taraflı olarak işletilen sürecin tarafsız ve bağımsız olduğunu söylemek mümkün değil. Milyonlarca yurttaşın oyunu almış, yeri yurdu belli olan isimlerin sabaha karşı evlerinin basılması, günlerce nezarethanede bekletilmesi ve ardından tutuklanması kabul edilebilir bir uygulama olamaz.

 

Hemen her hafta yeni bir ismin tutuklanmasının ardından “tutuklama” ile ilgili konunun uzmanları olanlar ne diyor, bir göz atmak gereklidir. Prof Dr Feridun YENİSEY ve Prof Dr Ayşe NUHOĞLU’nun kaleme aldığı “Ceza Muhakemesi Hukuku” (3.bası) kitabında;

 

Özellikle tutuklama, iktidar sahiplerinin çok defa keyfine ve çıkarına kullanıldığından kişi hürriyeti anayasalarla, milletlerarası sözleşmelerle teminat altına alınmıştır.” cümlesi kurulmuştur. Sanki bu günleri anlatır gibi bir cümle kurmuşlar. Fakat günümüzde yeri geliyor Anayasa Mahkemesi kararlarının da, İHAM kararlarının da uygulanmadığını görüyoruz. İnsanlar haksız yere cezaevlerinde tutuluyor. Ayrıca bu süreçte iyi kanun yapmanın da yetmediğini, uygulayıcının da çok önemli olduğunu bir kez daha gördük. İyi bir kanun, kötü bir uygulayıcının elinde çok yanlış sonuçlar verebiliyor.

 

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin R (80) 11 sayılı tutukluluk hakkındaki Tavsiye kararında tutuklamanın istisnai bir tedbir olarak kabul edilmesi, hiçbir zaman mecburi olmaması ve ceza gayesi ile kullanılmaması üzerinde durulmuştur. Zira günümüz ceza muhakemesinin amacı sanığın cezalandırılması değil, maddi gerçeğin ortaya çıkartılmasıdır. Öte yandan masumiyet karinesi göz önüne alındığında tutuklamaya cezalandırmak amacıyla başvurulamayacağı açıkça anlaşılacaktır

 

Tutuklamanın ihtiyari olması, kanunda yazılı tutuklama sebepleri bulunsa dahi hakimin tutuklama kararı vermeye mecbur olmayıp o kişinin tutuklanmasının gerçekten zorunlu olup olmadığının araştırılması demektir. Kaçma şüphesi değerlendirilirken göz önüne alınacak kriterler ilgili kişinin karakteri, ahlaki durumu, evi, işi, malvarlığı, aile bağları ve soruşturmayı yürüten ülke ile ilgili diğer bağlarıdır.”

 

Kanun ve doktrin bu şekilde ifade edilmişken; Ekrem İMAMOĞLU’nun, Zeydan KARALAR’ın ve tutuklu diğer belediye başkanlarının yargılamalarına tutuklu olarak devam ettirilmesinin hukuki bir izahı olamaz. Ahmet ÖZER hakkında “kent uzlaşısı” dosyasından ötürü “tahliye” kararı verildi ama Aziz İhsan AKTAŞ’ın ifadeleri ile başlayan dosyasından ötürü “tutuklu” olduğu için Ahmet ÖZER hala hapiste. Ahmet ÖZER hakkında tutuklama tedbirinin ölçüsüz olduğu mahkeme tarafından teyit edilmiştir. Diğer dosyasından ötürü de derhal tahliye edilmesi gerekirken tutuklu olarak yargılanması doğru değildir. Keza aynı suçtan ötürü tutuklu yargılanan Şişli Belediye başkanı Resul Emrah ŞAHAN’ın da derhal serbest bırakılması gerekir.  Cezaevindeki Resul Emrah ŞAHAN hakkında ikinci bir suçlama daha, yolsuzluk iddiası gündeme getiriliyor. Halihazırda tutuklu olan Resul Emrah ŞAHAN hakkında ikinci bir tutuklama kararına gerekçe olarak da “kaçma şüphesini gösteren kuvvetli suç şüphesinin” olduğu ifade ediliyor. Cezaevindeki bir belediye başkanı, ne yapmış da “kaçma şüphesini gösteren somut delil” yer aldığı ifade edilmiştir. Bu gerekçe çok büyük bir hukuka aykırılıktır.

 

Yine aynı kitabın devamı bölümünde “Eğer deliller toplanmışsa karartılacak bir delilin varlığından da söz edilemez” ifadesi yer almaktadır.

Benzer şekilde, Fatih ALTAYLI’nın da tutuklanması hukuka aykırıdır. Fatih ALTAYLI’nın kaçma şüphesi olmadığı ortadadır. Her gün yayın yapan, ikameti ve iş yeri belli olan bir isim. Yargılamaya konu olay, bir video içeriğidir. Yani delil, 2 dakikalık videodur. Delilin toplanmış olduğu ortadadır. Delil değiştirme, karartma, kaçma şüphesi ihtimali yoktur. Buna rağmen Fatih ALTAYLI tutulu olarak yargılanıyor ve duruşması geç kabul edilebilecek bir tarih olan Ekim ayına bırakılmış durumda. Bunun yanı sıra, Youtube kanalına da erişim engeli getirilmiş durumda. Fatih ALTAYLI’nın Youtube hesabında yüzlerce video var. Eğer ki suç unsuru taşıyan bir video olduğu iddia ediliyorsa o videoya erişim engeli kararı alınabilir. Fakat tüm kanala erişim engeli getirmek, hukuken açıklanamayacak bir durumdur. Burada Fatih ALTAYLI’nın susturulmak istendiği net bir şekilde anlaşılmaktadır.

 

Yine aynı kitabın devamında tutukluluk değerlendirmelerin dosya üzerinden değerlendirilmesi, “Türkiye aleyhine verilen 5.madde ihlallerinde gerekçesiz tutukluluk durumunun uzatılması kararlarının rol oynadığı bilinmektedir. Uygulamada dosya üzerinden tutukluluk durumunun uzatılması kararı verilmesi, hem iç hukukla hem de İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla uyum halinde değildir” cümleleri ile eleştirilmektedir. Maalesef tutukluluk değerlendirmeleri de hukuka uygun olarak yapılmamaktadır. Ekrem İMAMOĞLU hakkındaki yargı kararları, hukuk ekseninde açıklanamaz bir noktaya evirilmiştir.

 

Geçtiğimiz ay, Ekrem İMAMOĞLU hakkındaki bir yargılama Ağır Ceza Mahkemesi heyeti tarafından “ceza” kararı verilmişti. Bir üye, karara “muhalefet” şerhi düşmüş ve “Sanığın üzerine atılı tehdit ve kamu görevlisine hakaret suçları yönünden ayrı ayrı beraatine karar verilmesi kanaatinde olduğumdan, sayın çoğunluğun işbu suçlar yönünden sanığın mahkûmiyetine dair kararına katılmıyorum.” gerekçesini karara yazmıştı. Bu muhalefet şerhinin yazan üye, İş Mahkemesi’ne atanmış. Bu ve benzeri idari işlemler, hakim savcıların üzerinde de ciddi bir baskı oluşturmaktadır.

 

Ekrem İMAMOĞLU’na karşı bir “düşman” hukuku işletilmektedir. İMAMOĞLU’nun yaşadığı hukuksuzluklar, eşine az rastlanır bir duruma gelmiştir. 30 yıl sonra diploması iptal edilmiş, sosyal medya hesapları yasaklatılmış, fotoğraflarının asılmasına izin verilmemektedir. Kazandığı seçimin iptal ettirilmesi, hakkındaki onlarca davayı saymıyoruz bile. Babasının kurduğu, kendisinin devam ettirdiği aile şirketine dahi el konuldu. İMAMOĞLU’nun yaşadıkları ayrı bir yazının, hatta ayrı bir kitabın konusu olabilir.

 

Bu ifade ettiğimiz kısa örnekler, kitapları kaplayacak örnekler ile artırabilir. İsimleri saymaya kalksak, eksik kalır. Elbette ki kim hakkında bir suç şüphesi var ise, yargılama yapılmalı. Fakat siyasi saikler ile tutuklama kararları verilmemeli. Son zamanlarda sıklıkla kullandığım terimi tekrarlıyorum. Bu yargılamaların tutuksuz yapılması, acilen “olağan” hukuka dönülmesi gerekir.

 

Bekir Atahan